YDÜ İlahiyat Fakültesi’nde “İslam Düşüncesinde Kader” Paneli Gerçekleştirildi
Eklenme Tarihi: 17 Mart 2016, 09:55
Son Güncelleme Tarihi: 30 Kasım 2020, 15:51

YDÜ İlahiyat Fakültesi’nde "İslam Düşüncesinde Kader" Paneli Gerçekleştirildi
Yakın Doğu Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde "İslam Düşüncesinde Kader" konulu bir panel düzenlendi.
Yakın Doğu Üniversitesi Basın ve Halka İlişkiler Müdürlüğü'nden yapılan açıklamada Moderatörlüğünü YDÜ İlahiyat Fakültesi  Dekan yardımcısı Yrd.Doç.Dr. İhsan Kahveci’nin yaptığı panelde Yrd.Doç.Dr. Mehmet Bulğen ve Yrd.Doç.Dr. Yusuf Suiçmez birer konuşma yaptılar.

Yrd.Doç.Dr. Mehmet Bulğen önce kaderin kavramsal arka planına, ardından da Maturidilik ve Eş’arilik başta olmak üzere kelam tarihinde değişik ekoller tarafından kaderin nasıl anlaşıldığı ve tanımlandığına değindi.
Bulğen, kader konusunun Kelam ilminde ve akıl üzerinden temellendirildiğine dikkat çekerek, meselenin Allah’ın zatı ve sıfatlarını, alemi, insanın mahiyeti ve sorumluluğunu ilgilendiren boyutları bulunduğunu belirtti.


Bulğen ayrıca şu tespitlere yer verdi: “Kelam ilminde kaderin doğrudan ilgili olduğu sıfat Allah’ın ilim sıfatı değil, irade sıfatıdır. Kelamcılar Allah’ın irade sahibi olduğunu alemden yola çıkarak temellendirmektedir. Alem yokken var olmuşsa onun var olmasını tercih eden bir irade olmalıdır ki bu da Allah’ın iradesidir. Allah’ın irade sahibi olması da onun özgür olması anlamına gelir.

Allah’ın iki tür iradesi var: Tekvîni irade ki, bu iradeye her varlık uymak zorundadır. Örneğin insanın nefes almadan yaşayamaması gibi. Diğeri ise Teşrîî irade. Allah bu tür bir irade ile bir şey talep ettiğinde muhatapları onu yapmak zorunda bırakmaz. Örneğin Allah, İblis’e secde etmesi için emir vermiş, ama onu zorla secde ettirmiş değildir. Kişi bu iradeye boyun eğmek zorunda bırakılmamış olmakla birlikte iradeye boyun eğmemenin sonuçlarına katlanacaktır. İradeye insan açısından bakıldığında kelamcılara göre insanda iki türlü irade vardır. Biri küllî irade, ikincisi cüzî irade. İnsandaki küllî iradede Allah “yaratıcı”, kul “kâsib” konumdadır.

İnsanın iradesini bir fiili işleme/terk etme yönünde kullanması onun cüzî iradesini gösterir ki insan bu noktada hem özgür, hem de sorumlu bir varlıktır.”Dedi.

Yrd.Doç.Dr. Yusuf Suiçmez ise Allah’ın her şeyi yarattıktan sonra takdir ettiğini belirten ayet ile başlamış, önce yaratmak sonra da kader (her varlığın içinde belli bir ölçünün bulunması) üzerinde durulmasının gereğine işaret etti.

Suiçmez: “Yaratılışın bir parçası olan zaman ve mekan belli bir ölçü içerisinde hareket ediyor ve kader ortaya çıkıyor. O halde tabiat içindeki her bir varlığın bir kaderi, bir düzen ve ölçüsü vardır ve bu kader o varlığın kimliğini, kişiliğini ve özelliklerini içermektedir.”

Kader konusunu Sünnetullah, Hududullah, Kaza ve Mizan kavramları ile irtibatlı olarak ele alan konuşmacı şu açıklamalara yer verir: “Kaderin işleyiş düzeni Sünnetullah’ı oluşturur. Sünnetullah her alemde o alemin şartlarına uygun çalışır. Kader genel düzeni, Sünnetullah ise parça parça her alemdeki sistemin işleyiş tarzını ifade eder. Hududullaha gelince, varlıkları yaratan Allah rahman ve rahim sıfatlarının bir gereği olarak bütün varlığı belli bir koruma altında tutar. Ancak adaleti gereği her davranışı evrende Hududullah ile ilahi denetime tabi tutar. Böylece varlıkların ilişkisi bozulmadan devam eder.

Kaza ise rab, rahman ve rahim olan Allah’ın evrene müdahale edip varlıkları doğru yöne sevk etmesidir. Mizan da evrenin fiziki kurallarıdır. İnsan fiillerinin Allah’a nisbeti, yaratılış itibariyledir. Ancak bu yaratılış varlıkların ilmi ilahideki kimlik ve kişilik özelliklerine göre vücut bulur. Kader insanda psikolojik olarak bir kabullenme, bir tevekkül yaratır. Bu kabullenme sebep sonuç ilişkileri ve onun yüklediği sorumlukları aşarsa kişiyi kaderi ihmale götürür. Bu sebeple Allah insanı bundan sorumlu tutar.”

Geniş bir izleyici kitlesinin takip ettiği paneldeki sunumların ardından soru cevap faslına geçildi ve izleyicilerden gelen sorulara konuşmacıların yaptığı açıklamalarla panel sona erdi.