YDÜ İlahiyat Fakültesi’nde İlim, Tâlip, Âlim, Ârif Kavramları Konuşuldu
Eklenme Tarihi: 08 Nisan 2016, 09:53
Son Güncelleme Tarihi: 30 Kasım 2020, 14:01
YDÜ İlahiyat Fakültesi’nde İlim, Tâlip, Âlim, Ârif Kavramları KonuşulduYDÜ İlahiyat Fakültesi’nde İlim, Tâlip, Âlim, Ârif Kavramları Konuşuldu

Yakın Doğu İlahiyat Fakültesi’nde İlim nedir, Talip kimdir? konulu bir panel düzenlendi. Moderatörlüğünü İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof.Dr. İbrahim Çapak’ın yaptığı panele Yrd.Doç.Dr. Sezayi Küçük ve Yavuz Kamadan konuşmacı olarak katıldılar.

Yakın Doğu Üniversitesi Basın ve Halkla ilişkiler Müdürlüğü'nden yapılan açıklamada,İstanbul İlahiyat Fakültesi öğretim elemanı Yavuz Kamadan genel olarak ilim ve ilme talip olanların özelliklerine vurgu yaptı. İlmi, kainattaki olayların sebep-sonuç ve tesirleriyle ilgili aklın ölçüleri çerçevesinde tahsil ve tecrübe ile edinilen bilgi olarak tanımlayan konuşmacı, kelimenin Arapça kökenine işaret ederek ilim kelimesinin “alime” fiilinin mastarı olarak “bilmek” anlamına geldiğini belirtti. Kapsamlı bir kavram olmasına atıfta bulunarak ilmin Yüce Allah’ın ilk emri olan “oku” eylemini de tetiklediğini, insanın gerek bu dünya gerekse öte dünyadaki mutluluğunun anahtarı olduğunu ifade etti. İlmin önemine işaretle “rütbelerin en yücesinin ilim rütbesi olduğu”nu dile getiren Hadis-i Şerif’i hatırlattı ve yüce Allah’ın da “alîm” sıfatı bulunduğunu belirtti.

İlmi elde etme yollarının klasik eserlerimiz arasında bulunan Ömer Nesefî’nin “Akaid” adlı eserinde zikredildiğini ve bunların “beş duyu organı”, “doğru haber” ve “akıl” şeklinde tespit edildiğini vurguladı. İlim tahsiline değinen konuşmacı İmam Şafiî’nin ilim talibi olan kişide bulunması gerekli gördüğü altı hususu şöyle sıraladı: Zeka, ilme tutkun olma, ilim yolunda gayret etme, asgari maddi ihtiyaçların temin edilmiş olması, bir hocanın rahle-i tedrisinden geçme ve belli bir zaman. İlim tahsilinin yüce bir gayeye bağlı olması gerektiğine işaret eden konuşmacıya göre, ilim taliplisi bilgisini öncelikle kendi hayatı özelinde uygulamalı, sonra onu diğer insanlara ulaştırmalı. Farklı ilim tasnifleri içinde şöyle bir tasnif bulunduğunu belirtti: Yüce Allah’ın Hz. Peygamber’e özel olarak verdiği ilim, dini ilimler, ledünnî/vehbî ilim. İlim tahsilini Allah’ın rızasına erişmek için vesile kılmak gerektiğine değinen konuşmacı bunun için öncelikle samimi olmanın önemli olduğunu ifade etti.

Sakarya İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Yrd.Doç.Dr. Sezayi Küçük ise Mesnevî’de ilim konusunu ön plana çıkardı. İlmin maksadının kişinin kendi iç dünyasında sorduğu sorulara kendisinin cevap bulması olduğuna işaret ederek bu noktada “ben kimim, nerden geldim, nereye gidiyorum, bir insan olarak varlık değerim nedir, bana verilen hayatın anlam ve maksadı nedir?” gibi soruların önemli olduğunu ve bu sorulara ancak ilimle cevap verilebileceğini belirtti. İlmin ortak paydasının varlık, Allah ve insan olduğunu belirten konuşmacı sözlerini şöyle sürdürdü: Sûfilere göre ilimden maksat, “Kim kendini bilirse Rabbini bilmiş olur” sözünde ifade edildiği üzere insanın Rabbini yani Hak’kı bilmesidir. Sûfîlere göre ilim yolculuğunda dört durak vardır: Yola şeriat yani dini ilimlerin icrasıyla başlanır, tarikatla terbiye olunur, hakikatle yolculuk devam ettirilir ve nihayet marifetle neticeye varılmış olur. Dolayısıyla ilmin hedefi Hak’kı bilmektir. Yûnus Emre bunu çok veciz bir şekilde ortaya koymuştur: İlim ilim bilmektir, İlim kendin bilmektir, Sen kendin bilmezsin, Ya nice okumaktır. Okumaktan murat ne, Kişi Hak’kı bilmektir, Çün okudun bilmezsin, Ha bir kuru emektir.

İlmi dünyevi çıkarlara vesile kılmanın tehlikesine Mevlâna’dan bir benzetme ile şöyle işaret etmiştir: “Sarhoş bir zencinin eline kılıç vermek insan olmayanın ilim öğrenmesinden daha iyidir.” İlimden maksadın ne olduğunu bilerek ona göre talip olunmalıdır. Bu manada ilmin maksadı, insanın hayat yolculuğu ve bu yolculukta varacağı menzilin farkına varmaktır. Bunun için öncelikle dini ilimlerin tahsil edilmesi gerekir; çünkü bunları elde etmeden ne tarikat ne de marifet ilmine ulaşılabilir.

Hz. Mevlana Mesnevî’sinde ilim ve ilim adamına dair bize pek güzel benzetmeler yapmış, ifadeler kullanmıştır: “Beşerden amaç, ilim ve hidayettir.”, “Ruh ilim ve akılla dosttur.” Mevlana’ya göre ilim insanın olgunlaşmasında bir vasıtadır. Bilmeden olmaz. Zahirî ilimler (:tefsir, hadis, fıkıh) olmadan tarikat, hakikat ve marifet yolculuğu çoğu kez insanı yoldan çıkarır. Şüphenin bir, bilginin iki kanadı vardır. İlim tahsilinde insanın harcamış olduğu her bir zaman Allah nezdinde ibadet olarak değerlendirilir. Bunun içindir ki bizim inancımızda alimin uykusu ibadet kabul edilir.

Konuşmacı zahiri ilimlerin ardından batınî (:gönülle ilgili) ilimlerin değeri, Âlim ve Ârif’in tanımına ilişkin yine Mevlâna’dan değişik tespit ve değerlendirmeler sunmuştur: “Ârif, Hak Teala’nın kendisine ilm-i ilahiden saf ve temiz olan kalbine sonsuz ilimleri bahşetmiş olduğu kimsedir.”; “Ârifler kamil insanlardır.” Konuşmacı, Mevlana’ya göre ilimden maksadın sadece zahiri ilimler olmayıp buna irfanı da eklemenin şart olduğunu, marifetullah’a da ancak bu ikisiyle ulaşılabileceğini belirterek konuşmasını tamamladı.

YDÜ İlahiyat Fakültesi Mavi Salon’da gerçekleştirilen programa yoğun öğrenci kitlesi yanında vatandaşlarda katıldı.