Türk üniversiteleri, ölümcül hastane enfeksiyonlarına neden olan Candida auris’e karşı güçlerini birleştirdi!
Eklenme Tarihi: 11 Ekim 2025, 09:00

Yakın Doğu Üniversitesi, Gazi Üniversitesi ve Bilkent Üniversitesi araştırmacıları, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından “kritik öncelikli patojen” olarak tanımlanan ve hastane enfeksiyonlarına neden olan “Candida auris” mantarıyla ilgili Türkiye’nin en kapsamlı araştırmasını tamamladı. Bilim insanlarının bir sonraki hedefi ise, bu dirençli mantara karşı etkili yeni ilaçlar geliştirmek.

Tüm dünyada hastaneleri alarma geçiren Candida auris (Candidozyma auris), çoklu ilaç direnci ve yüzeylerde uzun süre canlı kalabilme özelliği nedeniyle ciddi bir halk sağlığı tehdidi oluşturuyor. İlk kez 2009’da Japonya’da tespit edilen bu mantar, kısa sürede altı kıtada 60’tan fazla ülkeye yayıldı. Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi (ECDC) verilerine göre, yalnızca 2023 yılında 18 Avrupa ülkesinde 1.346 vaka bildirildi. Avrupa’daki ilk on yılda vakalar çoğunlukla İspanya, Yunanistan, İtalya, Romanya ve Almanya’da görülürken, son yıllarda Türkiye ve Kıbrıs da salgının yayıldığı bölgeler arasına girdi. ECDC’nin 2024 raporuna göre Türkiye’den 121, Güney Kıbrıs’tan ise 2013–2023 yılları arasında 10 vaka bildirildi. Candida auris enfeksiyonlarında ölüm oranları ise yüzde 60’a kadar ulaşabiliyor.

%95’i Yüzeylere Güçlü Tutunuyor!

Candida auris’in Türkiye’deki genetik ve biyolojik özelliklerini kapsamlı biçimde ortaya koyan ve Gazi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ayşe Kalkancı’nın yürütücülüğünde tamamlanan projede Yakın Doğu Üniversitesi , Gazi Üniversitesi ve Bilkent Üniversitesi araştırmacılarının imzası bulunuyor.

Bilim insanları çalışmada, Türkiye’nin farklı merkezlerinden elde edilen 47 Candida auris kökenini analiz ederek önemli sonuçlara ulaştı. Araştırma, bu kökenlerin yüzde 95’inin güçlü biyofilm oluşturma özelliğine sahip olduğunu ortaya koydu. Biyofilm, mantarın tıbbi aletler, kateterler, solunum ve beslenme tüpleri gibi yüzeylere sıkıca tutunmasını sağlayan koruyucu bir tabaka oluşturuyor. Bu durum, enfeksiyonun hem kalıcılığını artırıyor hem de tedaviyi zorlaştırıyor.

Projede görev alan Yakın Doğu Üniversitesi Deneysel Sağlık Bilimleri Araştırma Enstitüsü araştırmacılarından Yrd. Doç. Dr. Ayşe Seyer, çalışmada ayrıca kökenlerin yüzde 31’inin flukonazole karşı dirençli olduğunun tespit edildiğini söylüyor. “Öte yandan, test edilen dört biyosid maddesine karşı kökenlerin duyarlılık seviyelerinin değişken olduğu görüldü. Bu bulgu, bazı Candida auris türlerinin klasik dezenfeksiyon yöntemleriyle hastane yüzeylerinden tamamen temizlenmesinin oldukça zor olduğunu gösteriyor” diyen Yrd. Doç. Dr. Ayşe Seyer, “Bu nedenle hastalar antifungal tedaviyle iyileşse bile, hastane ortamında canlı kalan mantarlar yeni vakalara yol açabilir. Yani, Candida auris kaynaklı salgınların önlenebilmesi için sadece hastaların tedavi edilmesi yeterli değil; hastane yüzeylerinin de etkin biçimde mantardan arındırılması gerekiyor” ifadesini kullanıyor.

Yeni ilaç çalışmaları devam ediyor.

Yakın Doğu Üniversitesi Deneysel Sağlık Bilimleri Araştırma Enstitüsü araştırmacılarından Yrd. Doç. Dr. Ayşe Seyer, Türkiye’de elde edilen yüksek direnç profillerinin dünya genelindeki bulgularla benzerlik gösterdiğini belirterek, “Elde ettiğimiz veriler, Candida auris’in Türkiye’deki direncinin dünya ortalamalarıyla benzer düzeyde olduğunu ortaya koyuyor. Bu durum bizi tedaviye yönelik alternatif yeni moleküller üzerinde çalışmaya yönlendirdi. Bu konuda yürüttüğümüz araştırmalar devam ediyor ve en kısa sürede sonuçları bilim dünyası ile paylaşmayı hedefliyoruz” dedi. Candida auris’in neden olduğu enfeksiyonların tedavisinde kullanılacak alternatif moleküllerin geliştirilmesi aşamasında ekibe İstanbul Üniversitesi ve Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nden araştırmacılar yer alıyor.

Prof. Dr. Tamer Şanlıdağ: “Mikrobiyoloji alanında çalışan bir bilim insanı olarak, bu tür ortak çalışmaların hem ulusal hem de küresel düzeyde sağlık güvenliği açısından kritik bir rol üstlendiğine inanıyorum.”

Kendisi de bir mikrobiyolog olarak proje ekibinde de yer alan Yakın Doğu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tamer Şanlıdağ, Candida auris gibi çoklu ilaca dirençli mikroorganizmaların modern tıbbın karşı karşıya olduğu en ciddi tehditlerden birini oluşturduğunu söylüyor. “Bu nedenle bu patojenin biyolojik özelliklerinin ve direnç mekanizmalarının ülkemiz örnekleri üzerinden ortaya konması büyük önem taşıyor” diyen Prof. Dr. Şanlıdağ, “Gazi ve Bilkent üniversiteleri ile yürüttüğümüz bu proje, bilimsel iş birliklerinin ne kadar değerli sonuçlar üretebileceğinin güçlü bir örneğidir. Mikrobiyoloji alanında çalışan bir bilim insanı olarak, bu tür ortak çalışmaların hem ulusal hem de küresel düzeyde sağlık güvenliği açısından kritik bir rol üstlendiğine inanıyorum” ifadesini kullandı.

Candida auris’in neden olduğu enfeksiyonların tedavisinde kullanılacak alternatif moleküllerin geliştirilmesi aşamasında ekibe İstanbul Üniversitesi ve Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nden araştırmacıların da katıldığını söyleyen Prof. Dr. Şanlıdağ, “Bu geniş katılımlı akademik iş birliği sayesinde, farklı disiplinlerin bilgi ve deneyimlerinin bir araya gelmesiyle çok daha etkili ve yenilikçi sonuçlar elde etmeyi hedefliyoruz. Nihai amacımız, Candida auris gibi dirençli patojenlere karşı daha güçlü tedavi seçenekleri geliştirmek ve bu alanda ülkemizin bilimsel katkısını uluslararası ölçekte görünür kılmaktır” dedi.