Yakın Doğu Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde Bu Hafta ” Mesnevî’de Edep” Konuşuldu
Eklenme Tarihi: 13 Mart 2017, 12:18
Son Güncelleme Tarihi: 24 Kasım 2020, 16:30
Yakın Doğu Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde Bu Hafta " Mesnevî’de Edep" Konuşuldu

Yakın Doğu İlahiyat Fakültesi bu hafta Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Sezai KÜÇÜK'ü konuk etti.

Yakın Doğu Üniversitesi Basın ve Halkla ilişkiler Müdürlüğü'nden verilen bilgiye göre, İlahiyat Fakültesi’nin Mavi Salonunda verilen konferansa Fakülte Dekan Vekili Prof. Dr. Mehmet Mahfuz SÖYLEMEZ, Fakülte öğretim üyeleri, misafirler ve öğrenciler dinleyici olarak katıldılar.

İnsanlara Karşı Dini, Irkı, Dili Ne Olursa Olsun “Âdem Nesli Olmaları Ve Halifetullah Olmaları” Sebebiyle İnsana Karşı Edeptir

Yrd. Doç. Dr. Sezai KÜÇÜK konferansında; “Hz. Mevlana’nın en önemli eseri olan Mesnevî bir talim ve terbiye kitabıdır. Hz. Mevlana’nın da içinde bulunduğu birçok mutasavvıf tasavvufu; “Tasavvuf edeptir” diye tarif etmişlerdir. Hak dostlarının yolu baştanbaşa edeptir. Allah’a kulluk ve “her an O’nu görüyormuş gibi yaşamak” ve daima huzur-ı İlâhîde olmak anlamında Allah’a karşı edeptir. Hz. Peygambere uymak ve O’nu sevmek hususunda Hz. Peygambere karşı edeptir. İnsanlara karşı dini, ırkı, dili ne olursa olsun “Âdem nesli olmaları ve halifetullah olmaları” sebebiyle insana karşı edeptir. Bu edebin nasıl ve nice olduğunu da müslüman, Kur’an’dan ve Hz. Peygamberden öğrenir. Mesnevî’de Hz. Mevlana der ki; “Gözünü aç da Allâh’ın kelâmına baştanbaşa bir bak! Âyet âyet bütün Kur’ân edep tâliminden ibarettir!”Dedi.

Küçük, bu sebeple insanoğlunun insan olduğunun en önemli göstergesi ve onu diğer mahlûkattan ayıran en önemli özelliğin edep olduğunu vurguladı.

Hz. Mevlana bütün bu hususları şu şekilde özetler

“İnsanın bedeninde rûhudur edeb.
Allah erlerinin gözü, gönlünün nûrudur edeb.
Âdem, âlem-i süflîden değil; âlem-i ulvîdendir.
Şu dönen feleğin dönüşündeki letâfettir edeb.
Eğer Şeytân'ın başını ezmek istersen,
Gözünü aç ve gör ki, Şeytân'ın kâtilidir ancak edeb.
Âdemoğlunda edep bulunmazsa; o, âdem değildir.
İnsan ile hayvan arasındaki farktır edeb.
Gözün aç da bak bir kelâmullâha
Âyet âyet cümle Kurân'dır edeb.
İmân nedir diye sordum akıldan
Akıl, cân kulağıma söyleyerek dedi: İmândır edeb.”
Bu anlayış üzere toplumu inşa eden ecdadımız, edebi hayatın her safhasına ilahi bir lütuf olarak yaymış ve demişlerdir ki;
Edep bir tâc imiş nûr-i Hüdâ’dan
Giy o tâcı emîn ol her belâdan…

(Edeb Allah’ın nurundan bir taç imiş, o tacı kim giyerse başına, tüm belalardan emin olur.)

Yakın Doğu Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde Bu Hafta " Mesnevî’de Edep" Konuşuldu

Yrd. Doç. Dr. Sezai KÜÇÜK; "Edeb; Bizim Toplumumuzda Her Güzelliğin, Her Nezaket Ve Zarafetin de Bir Yansıması Olmuştur"

“Altın ve gümüşün zenginliği gider, lâkin edebin zenginliği hep bâkî kalır.” sözünde de ifade olunduğu gibi edeb; bizim toplumumuzda her güzelliğin, her nezaket ve zarafetin de bir yansıması olmuştur:

“Yemeğin kokusuyla dahî komşuyu rahatsız etmemek îmânın bir gereği sayılmıştır. Çarşıdan bir şey alındığı zaman onu örtülü olarak taşımak veya vitrinde sergilenen ve kim bilir kaç yetimin, garibin ve yoksulun mahzun bakışlarının takılıp kaldığı gıda ve eşyaları satın almamak yine bu edeb zerafetinin gereği olmuştur. Evlerde fırın olmadığı zamanlarda pişirilmek için mahalle fırınına götürülen baklava-börek türü şeylerin üzerlerinin bir bezle kapatması ve evde pişip de “kokusu gitti, hakkı var.” diye komşuya da gönderilmesi bu nezaketin gereği kabul edilmiştir. Yani edeb gereği “kul hakkı, komşuluk hakkı ve göz hakkı” anlayışı vardır. Böyle bir edeb toplumunda o toplumun her ferdinin her yerde terbiye edilmesi mümkündür. Her mahalle, her mekan adeta duvarda asılı bir «Edep yâ Hû!» levhası gibidir. Öyle ki, eski bir İstanbul hamamı kitâbelerinde dahi şu anlamlı beyit yazılıdır:

Tıynetin nâ-pâk ise, hayr umma sen germâbeden,
Evvelâ tathîr-i kalb et, sonra tathîr-i beden!
Yani; “Kötü huylu ve karakterin bozuk ise hamamdan bir hayır bekleme! Temizlik istiyorsan önce kalbini temizle, sonra da bedenini…”