Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Arş. Gör. Erdi ŞAFAK “Doğu Akdeniz’de Çatışma İhtimali ve Bölge Güvenliğinin Geleceği” Konusunu Yorumladı
Eklenme Tarihi: 17 Temmuz 2017, 14:23
Son Güncelleme Tarihi: 14 Aralık 2020, 16:33

Kıbrıs'ta kapsamlı çözüme ulaşılması için Cenevre'de düzenlenen ilk oturumla başlayan Kıbrıs Konferansı'nın son oturumu İsviçre'nin Crans Montana kasabasında sonuç alınamadan sona erdi.

Yakın Doğu Üniversitesi Basın ve Halkla ilişkiler Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada, Hukuk Fakültesi Araştırma Görevlisi Erdi ŞAFAK, “Doğu Akdeniz’de Çatışma İhtimali ve Bölge Güvenliğinin Geleceği” konusunu yorumladı.

Erdi ŞAFAK, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, konferans ile ilgili, “Tüm çabalara rağmen anlaşmaya varılamadı” açıklamasında bulunmuştur. Kıbrıs Konferansı'nda, ekonomi, Avrupa Birliği, mülkiyet, yönetim-güç paylaşımı, toprak ile güvenlik ve garantiler olmak üzere 6 temel başlıktan oluşan müzakerelerin Rumların katı tutumu yüzünden sonuçsuz kalmasının ardından, Akdeniz'de sular ısınmaya başlamış ve uluslararası aktörler, Doğu Akdeniz ile daha fazla ilgilenmektedirler.

Özellikle 14.07.2017 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Doğu Akdeniz'de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) adına sondaj yapmak üzere gelen gemiyi yakından izlemeye alması ve BM’nin gerginlikten endişeli olduğunu açıklaması üzerine konu daha ciddi boyutlara varmıştır. Yaşanan son gelişmeleri değerlendirmeden önce, Doğu Akdeniz’de bugüne nasıl gelindiğini kısaca hatırlatmak faydalı olacaktır.


Doğu Akdeniz’de Neler Oluyor?
GKRY’nin 17 Şubat 2003’te Mısır, 17 Ocak 2007’de Lübnan, 3 Şubat 2011’de İsrail ile imzaladığı Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) Sınırlama Anlaşmaları’nın geçerliliği ve bu anlaşmalar sonrasında parsellenen bölgeler Doğu Akdeniz’de yaşanan tartışmanın temelini oluşturmaktadır. Türkiye’nin bölge ile ilgili tepkisi, Kıbrıs’taki sorun bir çözüme kavuşmadan, adaya ait olan MEB’nin tek taraflı olarak, Rum kesimi tarafından kullanılmaya başlanmış olmasıdır. Bir başka tepki de GKRY’nin ihaleye çıktığı 1, 4, 5, 6 ve 7 no.lu sahalar Türkiye'nin kıta sahanlığında bulunmaktadır. Güney Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz arama çalışmaları başlatma kararı üzerine Türkiye’nin, KKTC ile arasındaki bölgede petrol arayacağını açıklaması krizi farklı bir boyuta taşımıştır.

Görsel 1. GKRY’nin ihaleye çıktığı 1, 4, 5, 6 ve 7 no.lu sahalar Türkiye'nin kıta sahanlığında bulunmaktadır.

GKRY 11 Şubat 2012’de ruhsatlandırılmamış parseller için ihaleye çıktığında aralarında TOTAL, ENI, PETRONAS ve GAZPROMBANK gibi dev enerji şirketlerinin de bulunduğu beş özel şirket ve on konsorsiyumun ihalede yer alması ve daha sonra NOBLE Energy gibi İsrail ortaklı Amerikan şirketi, ülkeleri ile düşünüldüğünde GKRY’nin bölge ile ilgili stratejisi tahmin edilebilmektedir. GKRY, bölgede Türkiye ile yaşanabilecek bir kriz karşısında İtalyan, Fransız ve Amerikan şirketlerini tarafına alarak, Türkiye’nin sondaj çalışmalarına müdahale planını önleme düşüncesindedir.

Çözümsüz Kalan Müzakere Süreci ve Doğu Akdeniz’de Isınan Sular
Kıbrıs görüşmelerinden sonuç alınamadan her iki tarafın da masadan kalkmasının ardından bölgeyi ilgilendiren yeni gelişmeler Kıbrıs Sorunu’nun seyrini değiştirmiştir. Kıbrıs açıklarında GKRY’nin doğalgaz sondajına başlamasıyla birlikte gerilen ilişkiler, Yunan Başbakan Çipras'ın Türkiye'yi kızdıracak sözleriyle daha da gerilmiştir. Son olarak Ankara'dan gelen haberler, TCG Gökçeada firkateyniyle bölgede çalışma yapan Güney Kıbrıs'ın sondaj gemisini izleme kararı alındığının açıklanması Doğu Akdeniz’de suların daha da ısınmasına neden olmuştur. TSK’nın internet sitesinde yer alan “günlük faaliyetler” bölümünde, “TCG Gökçeada, Doğu Akdeniz’de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi adına sondaj faaliyetinde bulunabileceği değerlendirilen “West Capella” isimli gemiyi izleme görevi icra etmektedir” denilmiştir. Rum basınında TCG Gökçeada fırkateynine karşılık olarak ise Fransız fırkateynlerinin 11’inci parselde tur attığı öne sürülmüştür. Barbaros Hayrettin Paşa sismik arama gemisinin de yeninden Kıbrıs açıklarına gelmesi bekleniyor.

BM Genel Sekreteri’nin basın sözcüsü Stephane Dujarric, ENI- TOTAL şirketlerinin Rum Yönetimi adına sondaj çalışmalarında bulunması konusunda “her hangi bir olay yaratılmasını istemiyoruz ve tabii ki bölgede devam eden gerginlikten endişeliyiz” açıklamasında bulunması olayın ciddiyeti açısından önem teşkil etmektedir. Peki bundan sonra ki süreçte Doğu Akdeniz’de neler yaşanabilir?

Bölge Güvenliği ve Uluslararası Hukuk
Doğu Akdeniz gibi böylesine karışık ve sorunlu bir bölgede sıcak çatışma yaşanması ihtimali her zaman mevcudiyetini koruyacak görünmektedir. Bu noktada, uluslararası barış ve güvenliği sağlamak ve korumakla görevli olan Birleşmiş Milletler bir takım güvenlik tedbirleri alma yetkisine sahiptir. Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin VI Bölüm’ü “Uyuşmazlıkların Barışçı Yollarla Çözülmesi” başlığı altında düzenlenmiştir. Sözleşme’nin 33.maddesi şu şekildedir;
Madde 33

  1. Süregitmesi uluslararası barış ve güvenliğin korunmasını tehlikeye düşürebilecek nitelikte bir uyuşmazlığa taraf olanlar, her şeyden önce görüşme, soruşturma, arabuluculuk, uzlaşma, hakemlik ve yargısal çözüm yolları ile, bölgesel kurulu ya da anlaşmalara başvurarak veya kendi seçecekleri başka yollarla buna çözüm aramalıdır.
  2. Güvenlik Konseyi gerekli gördüğünde, tarafları aralarındaki uyuşmazlığı bu gibi yollarla çözmeye çağırır.

Sözleşme metninde de ifade edildiği üzere bölgede olası bir çatışma riski taşıyan ülkelerin uyuşmazlığı uygun bir çözüme bağlamaları beklenmektedir. Doğu Akdeniz’de şuan için olası çatışma riskini taşıyan iki ülke, Türkiye ve GKRY’dir. (Ancak bu iki ülke arasında yaşanacak olası bir çatışma krizin daha da büyük bir hal almasına neden olabilir) Bu iki devletin BM sözleşmesinde de ifade edildiği üzere sorunu çözmek adına, birtakım girişimlerde bulunmaları beklenebilir. Çatışma durumu Kıbrıs Müzakerelerinden farklı olarak değerlendirilip, görüşülebilir. Burada temel sorun ise Türkiye’nin resmi olarak tanımadığı GKRY ile nasıl bir çözüm yolu gerçekleştireceğidir.

Uluslararası hukukta, devletlerin tanınma işlemi tek taraflı bir hukuksal işlemdir. Yani bir devletin, başka bir devleti tanıyıp tanımayacağı ve bunun zamanı tümüyle tanıyan devletin takdirine bırakılmıştır. Şuan için Türkiye’nin, GKRY’ni resmi olarak tanıma ihtimali bulunmaması sebebiyle, tarafların BM temsilcileri ya da BM Sözleşme’sinde de belirtildiği üzere tarafların kendi seçeceği bir yol ile (örneğin doğalgaz konusunda uzman bilirkişiler birlikte bir rapor hazırlayabilir) çözüm yolu bulmaları istenebilir.