25-31 Ocak Dünya Cüzzam (Lepra) Haftası
Eklenme Tarihi: 30 Ocak 2016, 19:43
Son Güncelleme Tarihi: 25 Kasım 2020, 14:07

Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Deri Ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı, Dünyada Her Yıl Ocak Ayının Son Haftasının Dünya Cüzzam Haftası Olarak Kabul Edilmesi Dolayısıyla, Cüzzam Hastalığı ile İlgili Bildiri Yayınladı.

Halk arasında Cüzzam adıyla da bilinen Lepra veya Hansen hastalığı, Mycobacterium leprae tarafından oluşturulan, başta deri ve sinir sistemi olmak üzere, tüm organ ve sistemleri etkileyebilen, bulaşıcı bir enfeksiyon hastalığıdır.  Tarih boyunca çok korkulan bir hastalık olan Lepra, bu yönüyle birçok yazı ve sinema yapıtına konu olduğu gibi, oluşturduğu fiziksel deformiteler ve sakatlıklar nedeniyle sosyal sorunları da beraberinde getirmektedir.

Hastalığın tam olarak ne zaman ortaya çıktığı bilinmemekle birlikte, hastalık ile ilgili ilk yazılı kayıtlar M.Ö. 600’lü yıllara aittir.  Mısır’da bulunan bazı kalıntılar Hint, Mısır ve Çin uygarlıklarının, M.Ö. 13.-16. yüzyıllarda hastalığı tanıdıkları varsayımını desteklemektedir.  Hastalık etkeni olan basil, 1873 yılında Gerhard Armauer Hansen tarafından lepralı hastaların burun salgılarından yapılan yaymalarda tanımlanmıştır.  Sorumlu mikroorganizma asit fast bir basil olan M. Leprae’dır. 4-7 μm boyutlarında, hareketsiz ve mikroaerofilik yapıdadır.  Zorunlu olarak hücre içinde yaşayan mikroorganizmanın bölünme süresi 12,5 gündür. 27-33°C arasında ürediği için kalçalar, yüz, kol ve bacakların dış yüzü gibi soğuk deri alanları ve bu alanlara yakın periferik sinirler ile üst solunum yolunu etkiler.

Lepra Günümüzde 24 Ülkede Genel Sağlık Sorunlarından Biridir
Lepra; Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından 2000 yılının sonuna kadar eliminasyonu planlanan bir hastalıktır.  Ancak halen, dünyada 24 ülkede genel sağlık sorunlarından biridir. DSÖ tarafından uygulanan eliminasyon ve lepra kontrol programı sayesinde son iki dekatta lepralı olguların sayısında %90 azalma olmuştur. DSÖ verilerine göre, 2001 yılında, lepralı olgu sayısı 763,262 iken; 2008 yılı başında bu rakamın 212,802’ye düştüğü belirtilmektedir.  Hastalık genç ve orta yaş grubunda (35 yaş ve altı) daha sıktır.  Erkeklerde kadınlara oranla iki kat daha fazla görülür.

Bulaşma kaynağı sadece insandır.  Hijyen standartlarının düşük olduğu ortamlarda bulaşma riski arttığı için;  lepromatoz lepralı bireylerle aynı ortamı paylaşan çocuklar, en riskli grubu oluşturmaktadır.

Belirtileri
Klinik olarak hastalarda periferal sinir değişiklikleri, etkilenen sinirlerde hem motor fonksiyon hem duyu kayıpları (atrofi, kas gücü kaybı) görülür.  Hastalarda küçük, hipopigmente (soluk beyaz) veya eritematöz (kırmızı), duyu kaybının eşlik ettiği deri yüzeyinden kabarıklık göstermeyen düzgün yüzeyli bir lezyon görülür.   Hastaların önemli bir kısımda ilk belirti uyuşukluk hissidir.  Lepra basilinin immun sistem tarafından kontrol altına alınamamasıyla multiorgan tutulumunun gözlendiği bir tabloda yaygın olarak gözlenen nodüllerin burun kökünde ve kulaklarda ortaya çıkmasıyla “aslan yüzü” görünümü oluşur.  Simetrik olarak yerleşen bu nodüllerin çapı genellikle 2cm’den büyük boyutlara ulaşır. Kaşların iç ve dış kısımlarında yama şeklinde dökülmeler oluşur. Saçlı deri; vücut ısısının yüksek olmasından dolayı dökülmenin ve lezyonun beklenmediği bir alandır.  Tüm enfeksiyon hastalıklarında olduğu gibi hastalığın kesin tanısı, etkenin gösterilmesi ile konmaktadır.

Lepra Tedavisi Mümkün Bir Hastalıktır
Hastalığın tedavi edilmesi halinde lepromlar iz bırakabilir. Burunda çöküntü, damakta perforasyon olabilir. Uzun süre tedavi görmemiş hastalarda sakatlıklar görülür.  Günümüzde DSÖ’nün çoklu ilaç rejimi olarak önerdiği başlıca ilaçlar; dapson, rifampisin, klofazamin, ofloksasin ve minosiklin’dir.  Bunların dışında levofloksasin, siprofloksasin ve klaritromisin de lepraya etkili antibiyotikler arasındadır.  Tedavide ilaç kombinasyonları kullanılarak kısa sürede iyileşme gözlenir. Lepra tedavisinde dönüm noktası 1976 yılında Prof. Dr. Türkan Saylan ve arkadaşları tarafından başlatılan Cüzzamla Savaş Derneği olmuştur. Yapılan çalışmalarda aşılama ile tüberküloid lepraya bağışıklık sağlanabilirken, lepromatöz lepraya karşı anlamlı yanıt elde edilemediği belirtilmektedir.  DSÖ tarafından hastalığı önleme açısından aşılama önerilmemektedir.