Telefon: +90 (392) 223 64 64 | [email protected]

Yakın Doğu Üniversitesi Kampüsünde Sergilenmeye Başlanan “Hürriyet Anıtı”, “Haberciler Anıtı” ve “Teknoloji Avcısı Anıtı” Görülmeye Değer Bir İhtişama Sahip…

Ev sahipliği yaptığı anıt heykellerle açık hava müzesi görünümünde olan Yakın Doğu Üniversitesi kampüsü, açılışı yapılan yeni heykellerle sanatla bütünleşmeye devam ediyor. 100’ün üzerinde anıt heykelin yer aldığı kampüsteki koleksiyona son olarak Hürriyet Anıtı, Haberciler Anıtı ve Teknoloji Avcısı Anıtı katıldı. Yakın Doğu Üniversitesi Heykel Atölyesinde tamamlanan bronz heykeller, görülmeye değer bir ihtişama sahip. Hürriyete Doğru GÜNSEL Üretim Tesislerinin önündeki yeşil alana yerleştirilen Hürriyet Anıtı, kampüsteki en etkileyici anıtlardan. 9 atın yan yana koşarken gösteren Hürriyet Anıtı, temsil ettiği anlamlarla da bir hayli özel. Yeşil alan üzerinde hür bir şekilde koşan atlardan oluşan anıt, hürriyeti simgeliyor. Diğer yandan yüzde 100 elektrikli GÜNSEL’in doğaya saygılı yönünü de ortaya koyuyor. Anıtta yer alan at sayısının 9 olması da tesadüf değil. Bu rakam, ailenin uğurlu sayısı olarak GÜNSEL’in logosunda da yer alıyor. Haberciler Anıtı Yakın Doğu Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni geçtikten hemen sonra GÜNSEL Üretim Tesislerine dönen kavşağın ortasına yerleştirilen Haberciler Anıtı da güçlü bir görselliğe ve anlatıma sahip. Dünya üzerinde duran bir kadını, bir ellinde iki, diğer elinde bir güvercinle gösteren Haberciler Anıtı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden bütün dünyaya “Biz de varız!” mesajını iletiyor. Güvercin, birçok kültürde güzel haberlerin sembolüdür. Bu yönüyle Haberciler Anıtı, toplum yararına bilim üreten ve geliştirdiği projelerle bilimi toplumsal faydaya dönüştüren Yakın Doğu Üniversitesi kampüsüne çok yakışıyor. Teknolojiyi Yakalamak GÜNSEL Üretim Tesislerinin önünde yer alan Teknoloji Avcısı Anıtı da Yakın Doğu Üniversitesi Kampüsündeki en yeni anıt heykellerden biri. Tarihsel bir figürü elinde mızrakla gösteren anıt, Yakın Doğu Üniversitesi’nin teknolojiye verdiği önemi simgeliyor. Anıtta yer alan insan figürünün tarihsel bir kompozisyona sahip olması ise gelişme ve ilerlemede bilimin ve teknolojinin gücüne gönderme yaparak, “teknoloji üretmeden geleceği kuramazsınız” mesajı veriyor.

Şiddetli Ağrılara Neden Olan El Kireçlenmesi Kadınlarda Daha Sık Görülüyor

Halk arasında kireçlenme olarak da bilinen osteoartritin, ellerde de oluştuğunu söyleyen Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Pembe Hare Yiğitoğlu Çeto, yaşla birlikte artan ve kadınlarda daha çok görülen hastalığın, eklemlerde kıkırdak kaybı ve kemik değişikliklerine neden olabileceğini belirtti. Halk arasında el kireçlenmesi olarak bilinen el osteoartriti, neden olduğu şiddetli ağrılarla yaşam kalitesini olumsuz etkileyen bir hastalık. Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Pembe Hare Yiğitoğlu Çeto, ilk etapta ağrıların, eklemi kullandıkça arttığına vurgu yapsa da ileri safhalarda ise eklem kullanılmasa bile ağrıların şiddetlendiğini söylüyor. Yrd. Doç. Dr. Pembe Hare Yiğitoğlu Çeto, hastaların uzun süren hareketsizlik sonrası tutukluk hissettiğini ve harekete başlamakta zorlandığını belirtiyor. El osteoartritinin, Nodal Generalize Osteoartrit ve Erozif Osteoartrit olarak iki farklı tipi olduğunu söyleyen Yrd. Doç. Dr. Pembe Hare Yiğitoğlu Çeto, bu osteoartlerin hastalarda belirgin şikayetler ile eklemlerde kalıcı değişikliklere neden olduğunu söylüyor. Kadınlarda Nodal Generalize Osteoartrit daha sık görülüyor Ailesel geçiş özelliği bulunan Nodal Generalize Osteoartrit kadınlarda daha sık görülüyor. El eklemlerini tutan bu osteoartritte, hastalığa neden olan nodüller ise erken yaşta ortaya çıkıyor. Yrd. Doç. Dr. Pembe Hare Yiğitoğlu Çeto, “Nodal Generalize Osteoartritte çok sayıda eklem tutulması görülür. Hastalarda el ile birlikte daha sonra diz veya kalça osteoartriti de sıkça görülüyor. Hastalar, ağrılarını ilk olarak elde hissederler. Parmaklarda, bir ya da birkaç eklemde ağrı, şişlik ve tutukluk hissi oluşur. Osteoartritte nodüller oluşmasına rağmen el fonksiyonları olumsuz etkilenmez” ifadesini kullanıyor. Erozif osteoartrit 40 – 50 yaş arasındaki kadınlarda ani gelişiyor Erozif osteoartritin ise 40-50 yaş arasındaki kadınlarda sık görüldüğünü söyleyen Yrd. Doç. Dr. Pembe Hare Yiğitoğlu Çeto, diğer osteoartrit formlarına göre daha erken yaşlarda bulgu verdiğini belirtti. Erozif osteoartritin ani başladığını söyleyen Yrd. Doç. Dr. Pembe Hare Yiğitoğlu Çeto, şikayetlerin çok ağrılı olduğunu, eklemde şişlik, kızarıklık, sıcaklık artışı şeklinde görüldüğünü belirtiyor. Yrd. Doç. Dr. Yiğitoğlu Çeto, “Erozif osteoartrit aynı anda birçok eklemi etkiler, genellikle her iki elde simetrik tutulum olur. Bu nedenle elleri tutan romatizmal bir hastalık olan Romatoid Artrit ile sıklıkla karışır. Ağrılı süreç yıllarca sürebilir fakat en sonunda hastanın şikayetleri geriler. Hastalığın ileri evrelerinde her ne kadar eklemler ağrısız olsa da fonksiyon kaybı görülür ve son durum kötüdür” diyor. Obezite ve yaş, el osteoartritinde en önemli risk faktörü El osteoartritinde en önemli risk faktörünün yaş olduğunu söyleyen Yrd. Doç. Dr. Pembe Hare Yiğitoğlu Çeto, 60-70 yaş arasındaki kadınların %75’inde görüntüleme yöntemi ile DİF eklemlerinde osteoartritin saptandığını, genetik geçişin önemli rol oynadığı kadınlarda, erkeklere göre daha sık görüldüğünü ve daha çok eklemleri tuttuğunu söylüyor. Yrd. Doç. Dr. Pembe Hare Yiğitoğlu Çeto kalıtsal geçişle ilgili “Özellikle Heberden nodullerinin kalıtsal geçiş özelliği çok belirgindir. Obezitenin bazı eklemlerde sadece yüklenme gibi mekanik nedenlerle değil, metabolik nedenlerle de osteoartrite neden olduğu saptanmıştır. El ve parmak eklemleri de buna örnektir. Obezitenin el osteoartriti için risk faktörü olması çok dikkat çekicidir” diyor. El osteoartriti olan hastalarda eklemleri korumaya yönelik eğitimler önem taşıyor El Osteoartritinde tedavinin kişiye özel olarak planlandığını söyleyen Yrd. Doç. Dr. Pembe Hare Yiğitoğlu Çeto, tedavi düzenlenirken ilaç tedavisi ile birlikte farmakolojik olmayan yaklaşımların da tedavi planına dahil edildiğini belirtti. Hastalara eklemlerin nasıl korunacağı ile ilgili eğitim verilmesi gerektiğini söyleyen Yrd. Doç. Dr. Pembe Hare Yiğitoğlu Çeto, hastalığa ilişkin egzersizler yapılabileceğini, eklemlerde deformiteyi önleyen ve düzelten ortezler ile gerekli olan durumlarda fizik tedavi ajanları kullanılabileceğini ifade etti.

Sıcak Havalar Kalp Hastalıklarını Tetikleyebilir!

Yaz aylarının yaklaşmasıyla yükselen hava sıcaklıkları, kalp hastaları için yeni riskler oluşturuyor. Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Kardiyoloji Anabilim Dalı hekimlerinden Dr. Aziz Günsel, kalp hastalarının bu dönemde beslenme, günlük aktivite planlaması ve ilaç dozlarına dikkat etmesi gerektiğini vurguluyor. Yaz aylarının yaklaşmasıyla hava sıcaklıkları yükselmeye devam ediyor. Sıcakların yükselmesi ise birçok hasta grubu için yeni riskler oluşturuyor. Kalp hastaları, sıcak havaların en çok olumsuz etkilediği hasta gruplarından biri olarak öne çıkıyor. Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Kardiyoloji Anabilim Dalı hekimlerinden Dr. Aziz Günsel, hava sıcaklığının artması nedeniyle kalp hastalarının karşı karşıya kalabileceği risklerle ilgili uyarılarda bulundu. Sıcaklıkların artmasıyla birlikte terlemeye bağlı olarak yaşanan su ve tuz kaybının kalp hızında artışa neden olduğunu vurgulayan Dr. Aziz Günsel, bu durumun kalbin iş yükünü artırdığını söyledi. Dr. Günsel, bu nedenle yüksek tansiyon, kalp yetmezliği, kalp damarlarında tıkanıklık veya stent bulunan ya da bypass hikayesi olan hastaların sıcak havalarda özellikle dikkatli olmaları gerektiğini belirtti. Beslenmeye Dikkat Dr. Aziz Günsel, kalp hastalarının sıcak havalarda alabileceği önlemlerle ilgili de açıklamalarda bulundu. Yaz aylarında beslenme ve uygulanacak diyetin çok daha önemli bir hale geldiğini söyleyen Dr. Günsel, “Kalp hastaları yaz aylarında yağlı, kızartma türü ağır ve sindirimi zor gıdalar yerine sebze ağırlıklı, bol posalı, haşlama veya ızgara türü gıdalar almalıdır. Öğünler sık ve alınan gıdaların da az miktarlarda olması faydalı olacaktır” ifadesini kullandı. Günü Doğru Planlayın Dr. Günsel’in dikkat çektiği konulardan biri de günlük aktivitelerin zamanlamasının iyi ayarlarlanması. “Gündüz güneş ışınlarının dik olarak yansıdığı saatlerde dışarı çıkılmaması, denize girilmemesi, bu saatlerde aşırı efor gerektiren aktivitelerden kaçınılması ve sıcak saatlerde alkol alınmaması gerekmektedir” diyen Dr. Günsel, “Tok karnına denize girmek kalp hastaları için tehlikeli olabilir” dedi. Efor sarfettirecek aktiviteler için doğru zamansa, sabah erken ve akşam serin saatleri. “Bu saatlerde kalp hastalarının kendilerini aşırı yormayacak şekilde yürüyüş yapması veya yüzmesi yararlı olacaktır” diyen Dr. Günsel, “Göğüs ağrısı, nefes darlığı, çarpıntı, baygınlık hissi gibi şikayetler oluştuğunda en yakın sağlık merkezine başvurarak kontrolden geçilmelidir” uyarısında da bulundu. İlaç Kullanımı Doktor Denetiminde Yaza Uygun Planlanmalı Düzenli ilaç kullanan kalp hastalarının, ilaç dozlarının hava sıcaklığı ve vücutta neden olduğu değişimler göz önünde bulundurularak doktor denetiminde yeniden düzenlenebileceğini söyleyen Dr. Aziz Günsel, özellikle idrar söktürücü ilaç kullanan hastaların dikkat etmesi gerektiğini vurguladı. “İdrar söktürücü ilaç kullanan kalp yetmezliği veya yüksek tansiyon hastalarında aşırı sıvı kaybına maruziyet, halsizlik, yorgunluk veya ritim bozuklukları görülebilir” diyen Dr. Aziz Günsel, bu tip ilaç kullanan hastaların doktor takibinde ilaç dozlarının yeniden düzenlenmesini öneriyor.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Tarafından Onaylı İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanlığı 2021 Sertifika Programları Yakın Doğu Üniversitesi’nde Başlıyor…

Yakın Doğu Üniversitesi tarafından geçen yıl başlatılan “İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanlığı” eğitimlerinin 2021 yılı programları başlıyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı onaylı eğitimler, işveren ve çalışanlara düşen görev, yetki, sorumluluk, hak ve yükümlülükler; iş yerlerinde sağlık gözetimi, sağlık ve güvenlik kuralları ile İş Sağlığı ve Güvenliği yönetim ve organizasyonunu kapsıyor. Programı tamamlayanlar, İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanlık sınavına girme hakkını elde edecek. 1 Haziran’da Başlayacak Programa 31 Mayıs’a Kadar Kayıt Yapılabilecek… Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yetkilendirilen ve belgelendirilen Yakın Doğu Üniversitesi tarafından verilecek İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) eğitimleri, 1 Haziran 2021’de başlayacak. Eğitimler, Sağlık Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın belirlediği tüm önlemler alınarak, Bulaşıcı Hastalıklar Üst Kurulu kararlarının imkan vermesi halinde yüz yüze veya online olarak sürdürülecek. 1 Haziran’da başlayacak eğitim programına başvurular, 31 Mayıs 2021 Pazartesi günü mesai bitimine kadar kabul edilecek. Teorik ve Pratik Olmak Üzere Dört Temel Konuda Eğitimler Verilecek… Yakın Doğu Üniversitesi İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü tarafından verilen İş Sağlığı ve Güvenliği eğitimleri kapsamında, 2020’de olduğu gibi “Temel İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimi”, “Genel İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanlığı Eğitimi”, “İnşaat İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanlığı Eğitimi” ve “İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitici Eğitimi” olmak üzere dört temel konuda eğitim programı düzenlenecek. Eğitimlerde, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili temel teorik ve pratik bilgiler verilecek. Sağlıklı ve güvenli çalışma ortamlarının yaratılması, risk değerlendirmeleri gibi önemli konuların yer aldığı İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimleri, Yakın Doğu Üniversitesi’nin uzman eğitim kadrosu tarafından yürütülecek. Aziz Gürpınar: “Ülkemizde sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamının yaratılmasında nitelikli ve uzman elemanların katkısı son derece önemlidir” Yakın Doğu Üniversitesinin, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından “İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitim Kurumu” olarak yetkilendirildiğini söyleyen, İş Sağlığı ve Güvenliği Programı’nın Yöneticisi, İSG Uzmanı Aziz Gürpınar, “İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası, Devletin denetim ve yaptırımlarının yanı sıra, işverenlere de önemli görev ve sorumluluklar yüklüyor. Bunlardan biri de, iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin yürütülmesinde nitelikli ve uzman elemanlardan destek alınmasıdır” ifadesini kullandı. İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmeti Veren Kişilerin Sertifikalandırılması ve Kuruluşların Yetkilendirilmesi Tüzüğü’nde yer alan tüm koşulları yerine getirerek Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na başvurduklarını söyleyen Gürpınar, “Yakın Doğu Üniversitesi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitim Kurumu olarak yetkilendirildi” dedi. Yakın Doğu Üniversitesi’nin uzman eğitmen kadrosuyla verdiği eğitimler sayesinde iş sağlığı ve güvenliği alanında nitelikli elemanlar yetiştirdiklerini söyleyen Aziz Gürpınar, “Verilen eğitimler sayesinde, yetiştirilen nitelikli elemanların çalışma yaşamında daha fazla yer alması, ülkemiz çalışma yaşamında sağlık ve güvenlik standartlarının yükseltilmesi ve geliştirilmesine katkı sağlayacak” ifadesini kullandı. Online Kayıt İmkanı İş Sağlığı ve Güvenliği programlarına online başvuru ve kayıtlar yabem.neu.edu.tr web sayfası üzerinden yapılabiliyor. Kayıt, başvuru ve eğitimler ile ilgili detaylı bilgi için [email protected], adresine mail gönderilebilir veya +90 (392) 2236464-5611, +90 (392) 223 2000-5611 numaralı telefonlardan bilgi alınabilir. Başvurular, 31 Mayıs 2021 Pazartesi günü mesai bitimine kadar kabul edilecek.

Görülme Sıklığı Her Geçen Gün Artan Astım, Doğru Takip ve Tedavi ile Kontrol Altına Alınabilir

Dünya çapında önemli bir sağlık sorunu haline gelen astım, günümüzde, kronik solunum yolu hastalıkları arasında doktora en sık başvuru nedenlerinden biri olarak gösteriliyor. Her yıl Mayıs ayının ilk Salı günü de astımla ilgili farkındalık yaratmak için “Dünya Astım Günü” olarak kutlanıyor. Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı uzmanı Dr. Fadime Tülücü, son yıllarda tüm alerjik hastalıklarda olduğu gibi görülme sıklığında artış yaşanan astımın, doğru takip ve tedavi ile tamamen kontrol altına alınabileceğini söylüyor. Hava yollarının aşırı duyarlı olmasına bağlı olarak gelişen astımın oluşumunda genetik ve çevresel faktörler rol oynuyor. Uzm. Dr. Fadime Tülücü astımla ilgili şikayetleri şöyle özetliyor; “Hastada çoğunlukla bir takım tetikleyicilere maruziyetle, bazen da kendiliğinden ataklar halinde gelen nefes darlığı, hışıltılı solunum ve öksürük görülür. Bu yakınmalar değiştirilebilen ve değiştirilemeyen risk faktörlerine bağlı olarak değişken bir seyir izler. Genellikle gece veya sabaha karşı şiddetlenir. Yakınmalar kendiliğinden düzelebileceği gibi hastaneye yatış gerektirecek kadar şiddetli de olabilir. Bu nedenle takip ve tedavisi önemlidir.” Astım tanısı nasıl konur? Astım tanısı koymada, en önemli basamağı yakınmaların öyküsü oluşturuyor. Şikayetler değişkenlik gösterdiğinden, doktora başvuru esnasında muayene, akciğer filmi, kan tahlilleri, solunum fonksiyon testleri tamamen normal olabiliyor. Diğer tanıları dışlamak veya hastalığın seyrini takip etmek için tetkik gerekebiliyor. Solunum fonksiyon tesleri ve PEF metre sıklıkla başvurulan bir tetkiktir. Ayrıca alerjen kaynaklı tetikleyici düşünüldüğünde alerjik deri testleri yapılabiliyor. Astımda alerjik şikayetlerin önemli rol oynadığına, ancak tüm astımlıların alerjik olmadığına da dikkat çeken Uzm. Dr. Fadime Tülücü, astımla ilgili risk faktörlerini şöyle sıralıyor: Ailede astım varlığı, solunum yoluyla toz ve kimyasal maddelere maruz kalınan mesleklere sahip olmak, morbid obez olmak, annenin gebelikte sigara içmesi, erken doğumla ya da düşük doğum ağırlığı ile dünyaya gelmek veya erken bebeklik döneminde alerjenlere ve sigara dumanına yoğun maruziyet, ağır solunum yolu hastalıkları geçirmiş olmak. Astımı tetikleyen faktörler Tetikleyiciler ile sık ve yoğun karşılaşma hastalığın seyrini kötüleştirebiliyor. Hemen hemen herkesin maruz kalabileceği bu tetikleyiciler arasında küf mantarı sporları, polenler, ev tozu akarları, evcil hayvan tüy ve deri döküntüleri, hamamböceği, bazı temizlik ürünleri, ev içi ve ev dışı hava kirliliği, metal veya odun tozları, egzoz gazı, kimyasal gazlar, koruyucu içeren bazı gıda ürünleri, bazı ilaç türleri, gastroözofagiyal reflü, viral üst solunum yolu enfeksiyonları, alerjik rinit ve sinüzitler, soğuk hava, yoğun fiziksel aktivite, stres ve ani duygusal durum değişimleri, sigara içmek ya da dumanına maruz kalmak, bazen kahkaha ile gülmek ya da hıçkırarak ağlamak yer alıyor. Uzm. Dr. Fadime Tülücü; “Astım yükünü ve bununla ilişkili diğer faktörleri azaltacak stratejiler oluşturulmalı.” Astım gerek tanı gerekse kronik izlem ve atak süreçleri ile ülkeler için önemli bir hastalık yükü oluşturuyor. Hastalığın tedavi edilmemesi ise atak sıklığı, şiddeti, hastane yatışı ve artan işgücü kaybı ile hem hasta hem toplum açısından daha yüksek maliyetler yaratıyor. Uzm. Dr. Fadime Tülücü sağlık hizmeti sunumunda, ülke politikası olarak hastalık yükünü ve bununla ilişkili diğer faktörleri azaltacak stratejilerin ön planda tutulmasına dikkat çekiyor. “Hem bakanlık, hem doktorlar düzeyinde; ülke genelinde çeşitli hekim eğitimleri ve dokümantasyonları ile bu sürece destek verilmelidir” ifadelerini kullanıyor. Astımlı hastalara ve aile hekimine öneriler Uzm. Dr. Fadime Tülücü, astım hastalarına doktor kontrolünde alacakları tedavi planına ek olarak şu önerilerde bulunuyor; İç ve dış ortam hava kirliliğinden uzak durun. Çok soğuk veya kirli havalarda dışarı çıkmayın, dışarı çıkmak zorundaysanız maske takın. Soğuk havalarda maske ya da atkı ile nefesinizi sıcak tutun. İç ortam hava kirliliğine yol açmayacak ısıtma, pişirme ve temizlik yöntemlerini kullanın. Yatak odasında tüylü halılar, gözenekli-tüylü perdeler, peluş oyuncaklar gibi toz tutan eşyalar bulundurmayın. Alerjik çocuklarınız için ev tozu akarı geçirmeyen yatak örtüleri kullanın. Hayvan tüyü alerjiniz varsa, ev içerisinde hayvan beslemeyin. Beslemek durumundaysanız haftada bir-iki kez yıkayın, ev temizliğinde güçlü HEPA filtreli elektrik süpürgeleri kullanın. Üzerinde küf üremiş eşyaları evden uzaklaştırın. Sigara içmeyin, sigara içilen ortamlarda bulunmayın. Egzersiz; astımlı hastalarda atağa neden olabileceğinden, tozlu ve soğuk havada egzersiz yapmayın. Egzersize başlamadan önce solunum yolunu genişletici ilaç kullanın. Astımlı hastalar solunum yolu hastalıklarına daha kolay yakalandığından, enfeksiyon durumlarında doktor kontrolünde uygun antibiyotik yanında astım ilaç dozu artırılabilir. COVID-19, grip ve pnömokok aşısı yaptırın. Astım hastasıysanız COVID-19 pandemisi sırasında ilaçlarınızı kesmeyin. Pandemi döneminde enfeksiyonun yayılmasına engel olmak için zorunlu olmadıkça nebülizatör kullanmayın ve solunum fonksiyon testi yapmayın.

Komplo Teorileri, Yakın Doğu Üniversitesi’nde Akademik Bir Bakışla Ele Alındı

İnternet teknolojisinin kitle iletişiminde yaygın bir şekilde kullanılmaya başlamasıyla yaygınlaşan komplo teorileri, Yakın Doğu Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü tarafından düzenlenen “Komplo Teorileri ve Medya” başlıklı çevirim içi konferansla ele alındı. Yakın Doğu Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Ayça Demet Atay’ın moderatörlüğünü yaptığı çevrimiçi konferansa, belgesel sinemacı ve yazar Ümit Kıvanç, Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Doç. Dr. Kerem Karaosmanoğlu, Hong Kong Çin Üniversitesi’nden Dr. Murat Es ve Yrd. Doç. Dr. Rolien Hoyng ve Kanal Sim Genel Yayın Yönetmeni Sami Özuslu konuşmacı olarak katıldı. Alternatif gerçeklik medyaya karşı Belgesel sinemacı ve yazar Ümit Kıvanç, “Alternatif Gerçeklik Medyaya Karşı” başlığıyla yaptığı sunumunda insanların olayları tesadüfle açıklamak yerine örüntü arama güdüsünün ve sosyal ispat davranışının komplo teorilerinin yayılmasın da önemli bir rolü olduğunu söyledi. Gerçek ötesi (post-truth) kavramının komplo teorilerine zemin oluşturulduğunu ifade eden Kıvanç, komplo teorilerine karşı gösterilecek çabanın da büyük zorluklarla karşılaştığını belirtti. Komplo teorilerinin akıldan çok duygusal yapıyla ilişkili olduğunu öyleyen Ümit Kıvanç, komplo teorilerinin bu denli yaygınlaşmasının, analitik düşüncenin eğitim sisteminde güçlü bir şekilde yer almasıyla önlenebileceğine vurgu yaptı. Siyasi davranışlarımızın çoğunun da komplo teorilerinde olduğu gibi inanma güdüsüne dayandığını belirten Ümit Kıvanç, bu nedenle çok kolayca aksi kanıtlanabilecek haberlere bile insanların kolaylıkla inandığını söyledi. Komplo teorileri, siyasi ilişkiler nedeniyle gündemde Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Doç. Dr. Kerem Karaosmanoğlu ise konuşmasında konuyu marjinal ana akım ayrışması üzerinden değerlendirdi. Komplo teorilerinin siyaset ilişkisi nedeniyle bu kadar gündemde olduğunu ifade eden Karaosmanoğlu, nefret dili ve politikaları, otoriterleşme eğilimi ve popülizm kavramlarının komplo teorilerinde önemli faktörler olduğunu belirtti. Karaosmanoğlu komplo teorileri ve medya ilişkisinin de bundan bağımsız olmadığını söyledi. Karaosmanoğlu, komplo teorilerinin resmi teze karşı kurgulandığının da altını çizerek, felsefeden, siyaset bilimine birçok alanda konu ile ilgili yayınlardan örnekler verdi. Dr. Murat Es; “Eski dünya ölüyor, yeni bir dünya doğmak için mücadele ediyor. Şimdi canavarların zamanı” Hong Kong Çin Üniversitesi’nden Dr. Murat Es ve Yrd. Doç. Dr. Rolien Hoyng ise birlikte gerçekleştirdikleri sunumla “Medya Ekolojisi, Komplo Teorileri ve Viral İletişim” çalışmalarını sundu. “Bölünmüş bir medya ekolojisi ve hakikat-ötesi bir atmosferdeyiz” diyen Dr. Murat Es, içinde yaşadığımız dönemi Antonio Gramsci’nin şu sözleriyle tanımladı: “Eski dünya ölüyor; yeni bir dünya doğmak için mücadele ediyor. Şimdi canavarların zamanı”. Komplo teorilerinin devlet ve kurumlara olan güvensizlikle de ilişkisine değinen Dr. Es, COVID 19 sürecinde aşı karşıtı kampanyaların ve bunun sonucunda insanların kafasında aşıya karşı oluşan güvensizliğin viral iletişime önemli bir örnek oluşturduğunu kaydetti ve dünyadaki komplo teorilerinden örnekler verdi. Sami Özuslu: “Kıbrıs tarihi, komplo teorileri bakımından oldukça zengin” Konferansta konuşan Kanal Sim Genel Yayın Yönetmeni Sami Özuslu ise komplo kelimesinin Kıbrıslı Türkler arasında, birisi veya birileri tarafından oyuna getirilmek olarak açıklanabilecek Gombina kelimesinde karşılık bulduğunu belirtti. Kıbrıs tarihinin komplo teorileri bakımından zengin olduğunu vurgulayan Özuslu, dünyanın en eski sorunlarından biri olan Kıbrıs sorunu ile ilgili emperyalizm komplosu, İngiliz komplosu, ENOSIS, Taksim komplosu, NATO, Rus komplosu gibi birçok komplo teorisinin gelip geçtiğini belirtti. Dünyada COVID 19 ile ilgili yaygın olarak inanılan bazı komplo teorilerine Kıbrıslı Türklerin rağbet etmediğini belirten Özuslu, bunu Kıbrıs Türk toplumunun eğitim düzeyinin yüksek ve seküler bir toplum olmasına bağladı.

ABD’nin önemli bilim dergilerinden “Natural Product Communications” Son Sayısını Yakın Doğu Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüsnü Can Başer’in 70’inci Yaş Gününe İthaf Etti

ABD’nin önemli bilim dergileri arasında yer alan Natural Product Communications, hazırladığı özel sayısını Yakın Doğu Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüsnü Can Başer’in 70’inci yaş gününe ithaf ederek yayınladı. Kasım 2020’de ABD Stanford Üniversitesi’nin koordinatörlüğünde hazırlanan “Dünyanın En Etkili Bilim İnsanları” listesinde de yer alan Prof. Dr. K. Hüsnü Can Başer, imza attığı araştırmalar, makaleler ve kitaplarla alanının önemli bilimi insanları arasında yer alıyor. Prof. Dr. Başer, kariyeri boyunca dünyanın en fazla atıf alan 160 bin bilim insanının sıralandığı listede, KKTC’de 1’inci, Kıbrıs genelinde 5’inci, Türkiye’de ise 20’inci sırada yer almıştı. Natural Product Communications: “Prof. Dr. K. Hüsnü Can Başer, saygın bir disiplinlerarası yaşam bilimcisidir” Natural Product Communications, Yakın Doğu Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. K. Hüsnü Can Başer’in 70. doğum gününe ithaf ettikleri sayılarının özel temalı bir koleksiyon sayısı olduğuna vurgu yaptı. Dergi, “Akademik, endüstriyel ve sosyo-ekonomik alanlarda yarım asırlık etkiye sahip Prof. Dr. Başer, özellikle uçucu yağlar ve uçucu doğal ürünlerde geniş bir uygulama ile en iyi bilimsel itibara sahip, yüksek atıfta bulunulan, saygın bir disiplinlerarası yaşam bilimcisidir” ifadesini kullandı. Prof. Dr. K. Hüsnü Can Başer: “Beni bu onurla taltif ettikleri için teşekkür ederim” Prof. Dr. K. Hüsnü Can Başer ise “Natural Product Communications dergisinin özel sayısını 70’inci yaş günüm onuruna atfetmelerinden dolayı, derginin editör ve yazarlarına şükran borçluyum. Beni bu onurla taltif ettikleri için teşekkür ederim” ifadelerini kullandı.

Fazla Tuz Böbreklere Zarar Veriyor

Diyabet ve hipertansiyon, kronik böbrek yetmezliğinin en önemli sebepleri olarak öne çıkıyor. Tuz tüketimi artıkça hipertansiyon riski de artıyor. Sonuç olarak aşırı tuz tüketimi böbreklere de zarar veriyor. Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Nefroloji Anabilim Dalı Pratisyen Hekimi Dr. Rana Omirova, tuz kısıtlaması, düzenli egzersiz ve kilo verme gibi yaşam tarzı değişikliklerinin kronik böbrek yetmezliğini önlemede etkili olduğunu söylüyor. Böbrek yetmezliği akut ve kronik olarak seyredebiliyor. Akut böbrek yetmezliği haftalar, günler gibi kısa süreli aniden gelişen bozukluklar iken, 3 aydan daha uzun süreli böbrek çalışma bozuklukları kronik olarak kabul ediliyor. Akut böbrek yetmezliği çoğunlukla düzenlenebilirken, kronik yetmezlik ilerleyici ve kalıcı olabiliyor. Özellikle kronik böbrek yetmezliğinden korunmanın ve tedavisinin önemine değinen Dr. Rana Omirova, böbrek yetmezliğinin tüm organları etkileyebilen ciddi sonuçları olabileceğine dikkat çekiyor. Hipertansiyon ve Diyabet Böbrek Yetmezliği Nedeni Kronik böbrek yetmezliğine yol açan nedenlerin başında diyabet ve hipertansiyon geliyor. Yani kronik böbrek yetmezliklerinin yüzde 60’ı bu iki sağlık sorunundan kaynaklanıyor. Bu hastalıklar ise aşırı tuz kullanımı ile yakından ilgili. Dr. Rana Omirova, diğer böbrek yetmezliği nedenlerini nefrit denen böbrek iltihapları, idrar yolu enfeksiyonları, taş hastalıkları, genetik hastalıklar ve yine böbreğin kistik hastalıkları olarak sıralıyor. Tuz Tüketimini Azaltmaya Yardımcı İpuçları Aşırı tuz tüketiminin tansiyonu yükselttiğine, damarlardaki basıncı arttırarak böbreklere zarar verdiğine değinen Dr. Rana Omirova, tuz tüketimini azaltıcı ipuçlarını şöyle sıralıyor; “Yemek pişirirken kullandığınız tuz miktarını yavaş yavaş azaltın, ağız tadınız zamanla az tuza alışacaktır. Yemeklerinizi lezzetlendirmek için tuz yerine, çeşitli baharatlar, dereotu, maydanoz, limon ve sarımsak gibi besinler kullanın. Çocuklarınızda yemeklerine tuz ekleme alışkanlığı gelişmemesi için sofranızdan tuzu ve tuzlu sosları kaldırın. Satın almadan önce hazır besinlerin üzerindeki etiketi mutlaka okuyun. Daha az tuz içerenleri tercih edin. Turşu, konserve, salamura yaprak, zeytin ve peynir gibi besinleri tüketmeden önce mutlaka yıkayın ya da suda bekletin. Daha fazla taze sebze ve meyve tüketin.”
tercih robotu