Telefon: +90 (392) 223 64 64 | [email protected]

Şişkinlik Sandı Karnından 1,5 Kilo Miyom Çıktı

37 yaşındaki Gülnara Elmuradova, kasık ağrısı ve karında şişkinlik şikayetiyle başvurduğu Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi’nde gerçekleştirilen tetkiklerinde, karnında toplamı 1,5 kiloya yakın 13 miyom bulunduğunu öğrendi. Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı tarafından gerçekleştirilen 2 saatlik zorlu bir ameliyatla hastanın tüm miyomları çıkarıldı. Kasık ağrısı ve karında şişlik nedeniyle Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi’ne başvuran 37 yaşındaki Gülnara Elmuradova, yapılan tetkiklerle ortaya çıkan gerçeği öğrendiğinde büyük bir şaşkınlık yaşadı. Yapılan ultrason ve manyetik rezonans görüntülemeleri sonucunda Elmuradova’nın tüm karın içerisini dolduran çok sayıda dev miyom tespit edildi. Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı uzmanı Yrd. Doç. Dr. Özlen Emekçi Özay’ın yönettiği başarılı bir operasyonla miyomlardan kurtulan Gülnara Elmuradova sağlığına kavuşmuş oldu. Yrd. Doç. Dr. Özlen Emekçi Özay, miyomların iyi huylu kitleler olmasına rağmen dev boyuta ulaştıkları için ameliyatla alındığını söyledi. Yrd. Doç. Dr. Özlen Emekçi Özay: “Miyomlar rahim korunarak çıkarıldı” Gerçekleştirilen ameliyatın seyrini Gülnara Elmuradova’nın anne olma isteğinin devam etmesi belirledi. Hastanın rahminin korunduğu ameliyatla, toplam ağırlığı yaklaşık 1,5 kilo olan, en büyüğü 14 santimetreye ulaşan, toplam 13 adet miyom çıkarıldı. Yrd. Doç. Dr. Özlen Emekçi Özay, miyomların tamamının karın alt bölgesine uygulanan 10 santimetrelik küçük bir ameliyat kesisinden çıkarıldığını bildirdi. Nadir de olsa miyomlar kısırlığa varan sonuçlar doğurabiliyor Genellikle iyi huylu kitleler olan miyomlar rahmin kas tabakasından kaynaklanıyor. Herhangi bir şikayete sebep vermeyen miyomlara kadınlarda çok sık rastlanıyor ve rutin jinekolojik muayeneler sırasında tesadüfen tespit ediliyor. Miyomlar daha çok büyüklük, sayı ve yerleşim yerinden dolayı sorun teşkil edebiliyor. Çoğu zaman büyüme ile orantılı olarak ek bulgular da verebilen miyomlar, aşırı adet kanamaları, adet düzensizliği ve karın ağrısı, cinsel ilişki sonrası kanama, adet arası dönemde ara kanama, sık sık idrara çıkma, karında büyüme veya şişlik, adet dönemlerinde ya da cinsel ilişki sırasında kuyruk sokumuna doğru ağrı ve fazla miktarda kanamaya bağlı kansızlığa neden olabilir. Tüplerin ya da rahmin ağzını kapatan miyomlar ise infertiliteye yani kısırlığa davetiye çıkarıyor. Yrd. Doç. Dr. Özlen Emekçi Özay: “Belirgin şikayete neden olan miyomlar mutlaka tedavi edilmeli” Genellikle küçük ve şikayete neden olmayan miyomların ameliyat gerektirmediğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Özlen Emekçi Özay, “Buna rağmen bizim hastamızda olduğu gibi belirgin şikayet yaratan, doğurganlığı etkileyecek büyüklükte olan veya kanser ya da benzeri kötü huylu tümörlerle karışabilecek özellikte olan miyomlar cerrahi tedavi gerektirirler” dedi.

İstanbul Tahkim Merkezi Tarafından Düzenlenen ve 18 Üniversitenin Katıldığı “Geleceğin Tahkim Avukatı Yarışması”Nda Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencisi Demet Demirci “En İyi Müzakereci Ödülü” Aldı

İstanbul Tahkim Merkezi tarafından düzenlenen “Geleceğin Tahkim Avukatı Yarışması”nın arabuluculuğu konu alan ilk etabı gerçekleştirildi. Türkiye ve KKTC’den 18 üniversite, 21 takım ve 109 kişinin yer aldığı yarışmada Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Demet Demirci “En İyi Müzakereci Ödülü”nü aldı. Türkiye ve KKTC’deki hukuk fakültelerinin lisans ve yüksek lisans öğrencilerine yönelik olarak yapılan yarışmaya bu yıl 18 üniversite 21 takımla katıldı. 5’incisi düzenlenen yarışma, pandemi koşulları sebebiyle online olarak gerçekleştirildi. Demet Demirci: “Emeğimizi birincilik ile taçlandırdık” Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Demet Demirci, 18 üniversiteden 109 kişiyle yarıştığı Geleceğin Tahkim Avukatı Yarışmasında “En İyi Müzakereci” ödülünü alarak büyük bir başarı elde etti. “Emeğimizi birincilik ile taçlandırdık” diyen Demet Demirci, “Yakın Doğu Üniversitesini en iyi şekilde temsil ettiğimiz için büyük bir mutluluk yaşıyoruz” dedi. Demirci, bu süreçte yanımızda olan başta Yrd. Doç. Dr. Aysun Beydola olmak üzere, emeğini esirgemeyen tüm hocalarıma teşekkür ederim” ifadesini kullandı. Yrd. Doç. Dr. Aysun Beydola: “Hep birlikte, büyük bir başarı elde ettik!” Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesi takım sorumlusu Yrd. Doç. Dr. Aysun Beydola, yarışmaya ilişkin yaptığı açıklamada, Arabuluculuk-Tahkim (Mediation-Arbitration) uygulamasının arabuluculuk ve tahkimin özelliklerini taşıyan alternatif bir uyuşmazlık çözüm yöntemi olduğunu söyleyerek, bu yöntemde arabuluculuk ve tahkimin aynı dava sürecinde aşamalı olarak kullanıldığını belirtti. Günümüz hukuk anlayışında çok daha etkin bir şekilde kullanılmaya başlanan arabuluculuk ve tahkim konusunda öğrencilerine tecrübe kazandırmayı amaçladıklarını söyleyen Yrd. Doç. Dr. Beydola, İstanbul Tahkim Merkezi tarafından düzenlenen “Geleceğin Tahkim Avukatı Yarışması”nın bunun için önemli bir fırsat yarattığını ifade ediyor. Yarışmada “En İyi Müzakereci” ödülünü kazanan öğrencileri Demet Demirci’yi kutlayan Yrd. Doç. Dr. Beydola, “Hep birlikte, büyük bir başarı elde ettik! Hepinizle gurur duyuyorum” ifadelerini kullandı. Doç. Dr. Yeter Tabur: “Öğrencilerimizin böyle güzel başarılara imza atması bizim için gurur verici” “Oluşturduğumuz sanal duruşma odamızla öğrencilerimizin sadece teorik bilgilerle sınırlı kalmadan işin pratiğini de öğrenmelerini sağlamayı amaçlıyoruz” diyen Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekan Vekili Doç. Dr. Yeter Tabur, “Dünyadaki gelişmeleri takip ederek, öğrencilerimizin sadece ulusal değil uluslararası alanda da aktif olmasını sağlamayı hedefliyoruz” ifadesini kullandı. “Öğrencilerimizin böyle güzel başarılara imza atması bizim için gurur verici” diyen Doç. Dr. Tabur, “Başta takım sorumlusu Yrd. Doç. Dr. Aysun Beydola olmak üzere tüm ekip üyelerini ve ‘En İyi Müzakereci’ ödülünü alarak büyük bir başarıya imza atan öğrencimiz Demet Demirci’yi kutluyorum” açıklamasını yaptı.

ABD’de Yaşanan Irkçılık Karşıtı Protestolar Yakın Doğu Üniversitesi’nde Ele Alınacak

Yakın Doğu Enstitüsü ve NEU American Corner iş birliği ile düzenlenecek seminerde, 2020’ye damga vuran gündemlerden “Black Lives Matter” eylemleri ele alınacak. Amerika Birleşik Devletleri’nde 2013 yılında siyahi bir vatandaşın polis tarafından öldürülmesi sonrası Afro-Amerikan kökenli halka karşı uygulanan şiddete ve ırkçılığa karşı kurularak sivil toplum hareketine dönüşen “Black Lives Matter” (Siyahilerin Hayatları da Değerlidir), Yakın Doğu Üniversitesi’nde düzenlenecek seminerde ele alınacak. Yakın Doğu Enstitüsü, NEU American Corner ve Yakın Doğu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi iş birliğinde 2020-2021 akademik yılı boyunca düzenlenecek çevrimiçi seminer dizisinin 21 Nisan’da gerçekleşecek üçüncü oturumunda, Black Lives Matter Hareketi ele alınacak. Konunun sosyo-ekonomik yönleri ve 20’inci yüzyıla damgasını vuran Martin Luther King önderliğindeki Sivil Haklar Hareketi bağlamında tartışılacak. Black Lives Matter Hareketi Siyahların Hayatı Değerlidir Hareketi, 2013’te silahsız, genç bir siyahi çocuk olan Trayvon Martin’ı vurarak öldüren polis memuru George Zimmerman’ın yargılandığı davada suçsuz bulunmasının ardından başladı. 2020’de siyahi bir vatandaş olan George Floyd’un yine bir polis memuru tarafından öldürülmesinin ardından ABD’de başlayan ve tüm dünyaya yayılan protesto gösterileri, hareketin daha da güçlü bir şekilde ön plana çıkmasını sağladı. 2020’de koronavirüs nedeniyle yapılan uyarılara rağmen dünyanın dört bir yanında düzenlenen protestolarda göstericiler ABD’deki ve kendi ülkelerindeki ırkçılığa karşı gösteriler düzenledi. George Floyd’u öldürmekle suçlanan polis memuru Derek Chauvin’in yargılanacağı ve geçtiğimiz hafta başlayan davada Chauvin’in 40 yıla kadar hapsi isteniyor. Yrd. Doç. Dr. Mustafa Çıraklı: “Seminerlerimiz devam edecek” Ortak evrensel değerler ve eğitime olan bağlılık çerçevesinde ABD Büyükelçiliği ile yürüttükleri seminer dizisine devam edeceklerini belirten Yakın Doğu Enstitüsü Müdürü Yrd. Doç. Dr. Mustafa Çıraklı, etkinliklerin küresel gündeme yön veren konuları ele aldığını ve büyük ilgi gördüğünü kaydetti. 21 Nisan’da gerçekleştirilecek etkinlik ile ilgili detaylı bilgiye elektronik posta yoluyla [email protected] adresinden erişilebiliyor.

Yeni Doğum Yapan Kadınların Yüzde 50 İla Yüzde 70’inde Görülen Lohusa Depresyonu, Tedavi Edilmemesi Halinde Anne ve Bebek İçin Büyük Bir Tehlike Yaratabilir

Dünyaya bir bebek getirmek mutluluk verici bir olay olsa da özellikle annenin yaşamını zorlaştıran ve stres yaratan bir yönü de var. Bu nedenle birçok kadın, anne olduktan sonra hafif hüzün ve kaygı hissediyor ve ruh halinde önemli değişiklikler yaşayabiliyor. Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Uzman Psikoloğu Tuğçe Denizgil Evre, normal durumlarda yedi veya on gün içinde kendiliğinden düzelmesi beklenen bu belirtilerin devam etmesi halinde lohusa depresyonuna işaret edebileceğini söylüyor. Tuğçe Denizgil Evre “Lohusa depresyonu doğumdan sonraki ilk altı hafta içinde sinsice başlar ve birkaç ay içinde düzelir fakat bir veya iki yıla kadar da sürebilir. Bu depresyonun birden çok nedeni vardır. Gebelik döneminde yükselen östrojen ve progesteron yani adet döngüsü ve hamileliği koruyan cinsiyet hormonu düzeylerinin doğumla birlikte ani düşmesi veya geç başlangıçlı doğum sonrası depresyonda tiroit bozuklukları rol oynayabilir. Ayrıca B9 vitamini de doğum sonrası depresyonda etkili olabilir” ifadesini kullanıyor. Lohusa depresyonu 2 yıla kadar sürebilir Annelerin yüzde 50’si ila yüzde 70’inde görülen lohusa depresyonunun yaklaşık iki ay devam ettiğini söyleyen Psikolog Tuğçe Denizgil, annenin doğum sonrası ruhsal durumundaki değişikliklerle ilgili şunları söyledi; “Yeni annenin kafası çok karışıktır. Sık sık gözleri dolar, dikkatini bir türlü toplayamaz, derin derin iç çekme durumu yaşayabilir ve vücudundaki her noktanın ağrıdığını hisseder. Doğum sonrası hüzün olarak adlandırılan bu durum normal olarak kabul edilmektedir. Bir hafta veya on gün içinde anne bebeğine ve yeni ortamına uyum sağlamaya başlayacak, nasıl davranması gerektiğini yavaş yavaş öğrenecektir. Annelik konusunda deneyimli olmayan kadınlar için ilk dönemlerde yakınlarından alacakları desteğin önemi çok büyüktür. Hamileliğini zor geçiren veya düşük tehditi yaşayan veya zorlukla hamile kalmış anneler sahip oldukları bebeklerini her an kaybedeceklerini düşünerek gergin, kaygılı ve telaşlı olabilir.” Hormonal, sosyal ve psikolojik değişiklikler lohusa depresyonuna neden olabilir Lohusa depresyonunun neden olduğu psikolojik nedenlere de değinen Tuğçe Denizgil Evre, doğum yapan tüm kadınlarda hormonal değişiklikler olmasının yanında psikiyatrik bozuklukların da gözlemlenebileceğini, stres, kişiler arası ilişkiler ve sosyal destek alımı ile bağlantılı olarak doğum sonrası değişiklikler yaşanabileceğini belirtti. Hayatlarını kendilerinden çok dış faktörlerin yönettiğini düşünen annelerin doğum sonrası depresyon açısından daha yüksek risk grubunda olduğunu söyleyen Psikolog Tuğçe Denizgil Evre, doğumdan sonraki üç gün içinde hormonların hamilelik öncesi seviyeye geldiğini, kimyasal değişikliklere ilave olarak bebek sahibi olmakla ilişkili olan sosyal ve psikolojik değişikliklerin de depresyon riskini artırdığını ifade etti. Lohusa depresyonunun belirtileri Açıklamalarına lohusa depresyonunun belirtileri ile ilgili devam eden Psikolog Tuğçe Denizgil Evre, şiddetli hüzün ya da boşluk duygusu, duyarsızlık, aşırı yorgunluk, enerji eksikliği ve bedensel yakınma gibi durumların doğum sonrası yaşanabilecek depresyon belirtileri olduğunu kaydetti. Aynı zamanda aile, arkadaş veya keyif veren etkinliklerden uzak durma, bebeğini yeterince sevmediği inancı ya da bebeğin beslenmesi ve uykusu ile ilgili duyulan endişeler ile bebeğe zarar verme korkusunun depresyon belirtisi olabileceğini söyledi. “Anneler konsantrasyon güçlüğü, bellek zayıflığı, psikomotor hareketliliğinde artış, yerinde duramama, endişe, sinirlilik, sınırlılık, bulantı, kendiliğinden ağlama ve panik atak, iştahsızlık, kilo kaybı, uykusuzluk, bebekle ilgilenmek istememe ya da bebeği öldürmek isteme gibi durumlar yaşayabilir” diyen Psikolog Tuğçe Denizgil Evre, aynı zamanda mutluluk yerine çökkün duygulara sahip olmaktan gelen suçluluk duygusu, ilgi ve istek kaybı, depresif ruh hali, haz kaybı, değersizlik hissi, umutsuzluk, acizlik duygusu ile ölüm veya intihar düşüncelerinin de seyredebileceğini kaydetti. Tuğçe Denizgil Evre: “Emziren anne depresyonda ise doktor kontrolünde ilaç kullanabilir.” Lohusa depresyonunun kadın kadına semptomların şiddetine ve tipine göre farklılık gösterdiğini söyleyen Psikolog Tuğçe Denizgil Evre, depresyon ilaçları veya eğitim içi bir destek grubuna katılımın tedavi seçenekleri arasında olabileceğini söyledi. Psikolog Tuğçe Denizgil şöyle devam etti: “Emziren anne depresyonda ise doktor kontrolünde ilaç kullanabilir.” Tedavi edilememiş lohusa depresyonunun anne ve bebek için tehlikeli olabileceğini söyleyen Psikolog Tuğçe Denizgil Evre, hamilelik sonrası depresyon yaşayan annelerin mutlaka profesyonel bir yardım alması gerektiğini belirtti. Psikolog Denizgil Evre, “Yeni doğum yapan anneler günlük durumlarla başa çıkamıyor, kendisine veya bebeğe zarar vermeyi düşünüyor ve günün çoğunu aşırı endişeli, korkmuş veya panik halinde geçiriyorsa mutlaka profesyonel bir yardım almalıdır. Lohusalık döneminde annenin yanında anlayışlı, tecrübeli ve destek sağlayabilecek bir yetişkin gereklidir. Anne, bebekle birlikte eş ilişkilerinin yeniden şekilleneceği, duygusal sıkıntılar gündeme gelebileceği konusunda önceden bilgilendirilmeli, bunların geçici olacağı yönünde telkin edilmelidir” ifadesini kullanıyor. Lohusa depresyonu önlenebilir mi? Lohusa depresyonunu önlemeye veya başa çıkmaya yardımcı olabilecek etkenler olduğunu da söyleyen Psikolog Tuğçe Denizgil Evre, depresyonda olan annelerin yardım almaktan çekinmemesi ve yardımcı olabilecek kişilere ihtiyaçları yönünde bilgi vermesi gerektiğini söyledi. “Anneler kendi ve bebeği için beklentisinde gerçekçi olmalıdır. Egzersiz ve yürüyüş yapmalı. Bir süreliğine evden çıkmalıdır. Bazı günlerin iyi, bazı günlerin ise kötü geçeceğinin farkında olmalıdır. Alkol ve kafeinden uzak durmalı, eşi ile ilişkisini geliştirip birbirine zaman ayırmalıdır. Aile ve arkadaşları ile iletişim içinde olup kendini izole etmemelidir” diyen Psikolog Tuğçe Denzigil Evre, hastaneden sonra eve ilk çıkıldığı zaman ziyaretçilere sınır koyulması, telefon konuşmalarının azaltılması ve bebeğin uyuduğu zamanlarda, annenin de uyuyup ya da dinlenip kendisini rahatlatması gerektiğini sözlerine ekledi.

COVID-19’a Karşı Geliştirilen Koruyucu Burun Spreyi, KKTC’de Üretilmeye Başlanıyor

Yakın Doğu Üniversitesi, proje ve patent ortağı olduğu Koruyucu Burun Spreyini KKTC’de üretmek için İtalyan MAGI Group’la anlaşma imzaladı. İzin süreçlerinin tamamlanmasının ardından Koruyucu Burun Spreyi, İtalya’nın ardından KKTC, Türkiye ve Türki Cumhuriyetlerde COVID-19’la mücadelede kullanıma sunulacak. Yakın Doğu Üniversitesi, COVID-19’a neden olan SARS-CoV-2’nin hücrelere bulaşmasını önlemek amacıyla geliştirilmesinde proje ortağı olduğu Koruyucu Burun Spreyini, İtalya’nın ardından Türkiye, KKTC ve Türki Cumhuriyetlerinde kullanıma sunmak için İtalyan MAGI Group’la protokol imzaladı. Tamamen doğal bileşenlerden üretilen Koruyucu Burun Spreyini, ilk etapta KKTC’de üretecek olan Yakın Doğu Üniversitesi, üretimi Türkiye’ye de taşımayı hedefliyor. Burun ve ağız yoluyla uygulanabilen Koruyucu Sprey, bir yandan SARS-CoV-2’nin üst solunum yolundaki hücrelere bağlanmasını engelleyip diğer yandan antiviral etkisi ile virüsleri öldürerek çift yönlü bir koruma sağlıyor. Koruyucu Burun Spreyi, SARS-CoV-2 dışındaki virüslere karşı da etkili. Yakın Doğu Üniversitesi, Perugia Üniversitesi, Avrupa Biyoteknoloji Derneği (EBTNA) ve İtalyan MAGI Group ortaklığında geliştirilen Koruyucu Burun Spreyi, Şubat ayında İtalya’da COVID-19’la mücadelede kullanılmaya başlanmıştı. Yakın Doğu Üniversitesi, Koruyucu Burun Spreyini KKTC ve Türkiye’de üreterek, İtalya’nın ardından KKTC, Türkiye ve Türki Cumhuriyetlerde kullanıma sunmayı amaçlıyor. Doğal Bileşenlerle Virüsü Etkisiz Hale Getiriyor… Zeytin yaprağı özünden elde edilen, doğal içerikli bir ürün olan Koruyucu Burun Spreyi, burun ve ağız yoluyla uygulanan, reseptör bloke edici, anti-viral ve anti-oksidan özellikler taşıyor. Spreyin, İtalya ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yapılan laboratuvar ve insan deneylerinde hücrelere toksik etki yaratmadığı, SARS-CoV-2’yi inhibe ettiği ve yan etkisi olmadığı belirlendi. Özellikle risk grubunda yer alan ve temaslı kişilerin virüsten korunmasını amaçlayan Koruyucu Burun Spreyi, burun ve ağız yoluyla uygulandığında, üst solunum yoluyla bulaşan virüslerin hücrelere girmesini önleyecek bir kalkan oluşturarak, fiziksel bir savunma sağlıyor. Ayrıca virüsleri inaktive ederek bulaşıcılığını engelliyor. Prof. Dr. İrfan Suat Günsel: “Yakın Doğu Üniversitesi olarak, proje ortağı olduğumuz Koruyucu Burun Spreyini, Üniversite 4.0 vizyonuyla üreterek, halkımızın kullanımına sunacağız” Yakın Doğu Üniversitesi’nin geliştirilme sürecinde yer aldığı Koruyucu Burun Spreyinin, COVID-19’la mücadelede önemli bir katkı yarattığını söyleyen Yakın Doğu Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. İrfan Suat Günsel, “Yakın Doğu Üniversitesi olarak geliştirme ve test edilme aşamalarında proje ortağı olduğumuz Koruyucu Burun Spreyini Üniversite 4.0 vizyonuyla üreterek, Türk halkının kullanımına sunmanın gururunu yaşıyoruz” ifadesini kullandı. Prof. Dr. Tamer Şanlıdağ: “Koruyucu Burun Spreyi, SARS-CoV-2’ye karşı çift yönlü bir koruma sağlıyor” Yakın Doğu Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Dr. Tamer Şanlıdağ, Koruyucu Burun Spreyi’nin COVID-19’a neden olan SARS-CoV-2’nin hücrelere bağlanmasını engelleyip diğer yandan antiviral etkisi ile virüsleri öldürerek çift yönlü bir koruma sağladığını vurguluyor. Geliştirme aşamasında proje ortağı oldukları Koruyucu Burun Spreyinin KKTC’de yapılan denemelerini de üstlendiklerini söyleyen Prof. Dr. Şanlıdağ, “Yaptığımız bilimsel çalışmalar İtalya’da da kullanılan Koruyucu Burun Spreyi’nin COVID-19 salgını ile mücadelede önemli bir katkı sağlayacağını ortaya koyuyor” değerlendirmesi yaptı.

Yakın Doğu Üniversitesinde Sanat Sokakta!

15 Nisan Dünya Sanat Gününde sanatın kamusal alanda halkla buluşturulması hedefleniyor. Yakın Doğu Üniversitesi kampüsünde ise yılın her günü sanat sokakta! Her yıl 15 Nisan, sanatın kamusal alana çıkarak sokakta halkla buluşması amacıyla, uluslararası düzeyde “Dünya Sanat Günü” olarak kutlanıyor. Adeta bir açık hava müzesi görünümünde olan Yakın Doğu Üniversitesi Kampüsü ise sanatı sadece bir günlüğüne değil tüm yıl açık havada sanatseverlerle buluşturuyor. Kampüste, Yakın Doğu Üniversitesi Heykel Atölyesi tarafından yapılan 100’ün üzerinde bronz heykel sergileniyor. Farklı alanlarda boy gösteren heykeller, sanatı sadece üniversite öğrencileri için değil kampüse yolu düşen herkes için günlük hayatın doğal bir parçası haline getiriyor. Yakın Doğu Üniversitesi kampüsünde 100’ün üzerinde anıtsal heykel sergileniyor GÜNSEL Üretim Tesislerinin hemen önündeki test sürüş alanının ortasında bulunan yeşil alana yerleştirilen atlar, yüzde 100 elektrikli GÜNSEL’in çevreci yönünü ortaya koyuyor. Üretim tesislerine giden yolun üzerinde misafirlerini karşılayan boğa heykelleri ise GÜNSEL’in gücünü simgeliyor. Yakın Doğu Üniversitesi Kampüsü’nde yer alan diğer heykeller arasında ise atletizm, basketbol, golf gibi sporlardan sporcu figürleri yer alıyor. Kampüs içerisinde, dans figürleriyle göz dolduran dansçı heykelleri de sporcu heykellerine eşlik ediyor. Atatürk Kültür Merkezi’nin girişindeki balerin heykelleri kültür merkezinin sanata verdiği değere gönderme yapıyor. Kampüs içerisinde yer alan Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi, Yakın Doğu Okul Öncesi, Yakın Doğu Koleji ve daha bir çok fakülte binasının önünde de kendileriyle özdeşleşen heykel figürleri yer alıyor. Yakın Doğu Üniversitesi kampüsünde sanat, hayatın merkezinde! Canlı bir sanat atmosferinin yaşandığı Yakın Doğu Üniversitesi Kampüsünde aynı zamanda adanın tek klasik otomobil müzesi olan Kıbrıs Araba Müzesi, 35 bine ulaşan zengin bir materyal çeşitliliği ile adanın doğal tarihini tek çatı altında görme şansı veren Kıbrıs Herbaryum ve Doğa Tarihi Müzesi, başta resim ve heykel olmak üzere farklı türlerde çağdaş sanat örneklerini bir araya getiren Kıbrıs Modern Sanat Müzesi ile Günsel Ofis Müzesi’ne de ev sahipliği yapıyor. Sanatı kampüs hayatının ayrılmaz bir parçası haline getiren Yakın Doğu Üniversitesi, sanatı KKTC sokaklarıyla da buluşturuyor. Lefkoşa Surlariçi Müzesi ve Dereboyu’nda yer alan Günsel Sanat Müzesi bir yandan ziyaretçilerini sanatla buluştururken diğer yandan hemen müze önünde yer alan heykellerle sanatı sokağa taşıyor. Girne Üniversitesi kampüsü, Near East Bank Genel Merkez Binası, Yakın Doğu Yeniboğaziçi kampüsü ve Dr. Suat Günsel Girne Koleji kampüsü de ev sahipliği yaptığı heykellerle sanatı hayatın içinde görünür hale getiriyor. Yakın Doğu Üniversitesi Heykel Atölyesinden çıkarak KKTC sokaklarında yer bulan heykellerin sayısı, kampüs alanında yer alan heykellerle birlikte 200’ü aşıyor.
tercih robotu